
- Anasayfa
- Sizden Gelenler
- YÜCELCİLERİN AKLANMASI - Altay Suroy RECEPOĞLU
YÜCELCİLERİN AKLANMASI - Altay Suroy RECEPOĞLU

0 dk
ÖZET
1943 yılında Demokratik Federal Yugoslavya adıyla ilan edilen, 1946'da Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti ve nihayetinde 1963 yılında Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti olarak değiştirilen ve federal cumhuriyetlerin dağılmasıyla 1992 yılında sönen Yugoslavya devletinin tarihi ülke vatandaşı olan Türk toplumunun da tarihidir. 1912 yılında Osmanlı iktidarının kalkmasıyla bu topraklarda azınlık durumuna düşmelerine rağmen ulusal hakları kaybetmiş, anadilinde eğitim hakkı kısıtlanmış ve ülkeden göç etmeleri için çeşitli baskılar uygulanmıştır. Makedonya cumhuriyetinin başkenti Üsküp’te ulusal haklara sahip olmak için örgütlenmeye başlayan ve “Yücelciler” kuruluşu olarak seslerini duyuran Türk aydınları ve bu kuruluşun sempatizanları 1947 yılının ağustos ayından itibaren tutuklanıp 19 Ocak 1947 günü başlayan ve 5 gün süren duruşma sürecinden sonra 25 Ocak 1948 günü mahkeme kararını vermiştir. Dört kişi medeni ve siyasi haklardan mahrum ve mallarının müsadere edilmeleri suretiyle idama mahkûm edilmiştir ve bir ay sonra 27 Şubat 1948 günü idama mahkûm edilenler Şuayip Aziz, Nazmi Ömer, Ali Abdurrahim ve Adem Ali kurşuna dizilerek infaz edilmiş, teşkilatın diğer üyeleri ağır hapis cezalara çarptırılmıştır.
28 Şubat 1953 yılında Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasında Ankara’da imzalanan ve Balkan paktı olarak adlandırılan üçlü politik antlaşma, üç ülke arasında nihai askeri iş birliğinin yolunu açması ve 9 Ağustos 1954 günü Slovenya’nın Bled şehrinde bu ülkeler askeri antlaşma imzalanması Yugoslavya ve Türkiye arasında iyi ilişkilerin kurulması nedeniyle hapis cezalarına mahkûm edilenlerin tamamı tahliye edilmiştir.
“Yücelciler” teşkilatının Türk azınlığının ulusal haklara sahip olması için verdikleri mücadele, teşkilat üyelerinin mahkeme tarafından suçlu bulunup cezalanmalarından iki yıl sonra olumlu kabul edilip, Anayasal ve kanuni hak olarak düzenlenmiş ve Makedonya Cumhuriyeti dışında Kosova Özerk Bölgesi Halk Kurulu tarafından da kabul edilip Türklerin yaşadıkları yerlerde okullarda Türkçe eğitim görülecek sınıfların açılması için Karar onaylanmıştır.[1]
Yugoslavya Krallığı 1941 Nisan ayında Almanya, İtalya, Macaristan ve Bulgaristan'ın işgaline uğramıştır. Almanların himayesini alan Hırvatlar, Hırvatistan Bağımsız Devleti'ni kurarak, Ortodoks Sırplara karşı baskı kurmuşlar. Ülke içinde gerilla harpleri baş gösterdi. Sovyetler Birliği, İngiltere ve ABD'den destek alan Mareşal Yosip Broz Tito, 1945 yılında ülkenin kontrolünü eline geçirdi. Tito, iç savaş esnasında muhalifi olan Dragolyub Mihailoviç’i 1946 yılında idam ettirdi. Bu arada Yugoslavya 1945 yılında federal cumhuriyet oldu. Ardından 1946 yılında yeni Makedonya Halk Cumhuriyeti olarak Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti içinde federal özerk bir cumhuriyet oldu. 1963 yılında Yugoslavya Anayasası, cumhuriyetin adını “Sosyalist Makedonya Cumhuriyeti” olarak kaydetti.
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti, soğuk savaş döneminde (12 Mart 1947-25 Aralık 1991) ciddi miktarda Türk nüfusu barındıran bir Balkan ülkesi idi. Bu ülkede, özellikle Kosova Özerk Sosyalist Cumhuriyeti, Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti ve içindeki
Sancak bölgesinde Türklerden başka Arnavutlar da önemli bir nüfus oranına sahip idiler. Sosyalist sistemle yönetilen Yugoslavya’da bu iki halk üzerinde çoklukla devletin özel bir dikkati olmuştur. Devletin hakkaniyetle yönetildiği dönemde, dil ve eğitim gibi hakları verilen bu halklar, ülkenin bütünlüğünde yer almışlardır. 1990’larla beraber çatırdayıp çöküşe giden Yugoslavya sistemiyle beraber halkların da kısmi tepkileri başlamıştır. Cumhuriyetin kurucu halkı Makedonlardı. Arnavutlar ve Türkler resmi milli topluluklardı. Bunların nüfuslarının kalabalık olması Makedonlar için tehlikeydi. Bunların nüfus sayısını azaltmak için arayışlar içindeydiler. Türkiye ile yapılan göç sözleşmeleri 2. Dünya savaşının patlak vermesi yüzünden ülke meclisleri tarafından onaylanmadığı için yürürlük kazanmamıştı. 1912 yılında Osmanlı iktidarının kalkmasıyla Makedon topluluğu başat milli topluluk olmuş, Türklerin eğitim kuruluşları kapatılmış, Türkçe resmiyetini kaybetmiş, devlet organlarında temsil edilmelerine önem verilmeyince Türk aydınları ve ileri gelenleri ulusal haklara sahip olmak için örgütlenmeye başlamış ve “Yücelciler” kuruluşu olarak seslerini duyurmaya başlamışlar.
“Yücelciler” ilk Türk okulu “Tefeyyüz”ün açılmasını, Yugoslav radyosunda ilk Türkçe yayınların yapılmasını ve ilk Türkçe gazete olan “Birlik”in yayına başlamasını sağladıkları görülür.
Teşkilata neden yücel adının verildiği ile ilgili olarak Yıldırım Ağanoğlu, Şerafettin Yücelden şunları aktarmaktadır: “Yücel bir emir kipidir; saygı ve hayranlık duygularını da kapsayan ve yükselmeyi amaç bilen bir aksiyon parolasıdır. Yücel ya da maddi sembolleri olan kartal, yıldızlar ve hilal Türklerin büyük değer verdikleri özgürlük içinde ahlak, fazilet, iman ve kâmil insanlığa doğru yönelişi ifade eder.”[2] “Yücel Teşkilatı” üyeleri veya kısaca “Yücelciler”, tıpkı birçok destan veya halk hikâyesi kahramanları gibi 1941 yılında Makedonya’da Türklere karşı yapılan haksızlıklara karşı durmak, Makedonya Türklerinin millî ve dinî varlıklarını korumak ve yaşatmak üzere faaliyetler yürütmek için bir araya gelen aydınların oluşturduğu toplumsal bir hareket olarak tanımlanabilir. “Yücelciler”in kahramanca mücadele ettiklerini, içerisinde bulundukları Türk toplumunu daha aydınlık bir geleceğe hazırladıklarını söyleyebiliriz. Bunun için inanmışlardı. Bu inanç onların Teşkilata girerken ettikleri yeminden de bellidir. Yücel mensubu olmak isteyenlerin Kuran, Bayrak ve silah üzerine el basarak ettikleri yeminin bir bölümü Şöyledir: “Türklük, Türkiye Cumhuriyeti menfaatleri için gerekirse kanımın son damlasına kadar çarpışıp canımı vereceğim.”[3] Bu topluluk bir araya gelme ilkeleri doğrultusunda, tarihi bir şuurla fikirlerini hayata geçirdiklerini ve bu amaç uğrunda kurşuna dizilmek suretiyle canlarını feda ettiklerini görmekteyiz. “Yücelciler”in 1948 yılında yargılanıp suçlu bulunmaları ve birçoğunun kurşuna dizilerek idam edilmesi, verilen müebbet hapis cezaları, hükümlülerin el konulan malları, mahkeme kararlarının Türklerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerde hoparlörlerle halka duyurulması, dün olduğu gibi bugün de Türk toplumunun hafızasında derin izlere sahiptir. Yaşanan bütün bu acılar uzunca bir dönem baskı ve tehditlerle unutturulmak istenmiş ve bunda da kısmen başarılı olunmuştur. Bugün üzeri örtülmesine rağmen Balkan Türk toplumunun vicdanında kanayan yaranın altında “Balkan Türklerinin kahramanları hüküm giyen Yücel Teşkilatı üyeleridir.
Yücelciler teşkilatının ortaya çıkmasının sebepleri Osmanlının 1912 Balkan savaşlarından sonra bölgeden çekilmesi üzerine Balkan Türklerinin çok kötü bir duruma getirilmesidir. Uğradıkları baskılar, zulümler ve soykırımlar sonucunda başlayan 1924 de 1. göç dalgası sürekli kan kaybeden bir nüfus yapısına yol açmıştır. Dönemin Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı altında her türlü hakları ellerinden alınan, malları müsadere edilen Türkler zaman içerinde bulundukları bölgelerde azınlık durumuna düşmüştür. Tüm bunlar olurken 1925 yılında, daha sonra Yücel hareketine ilham verecek olan ve Makedonya, Sancak, Kosova ve Bosna Müslümanlarının kurduğu İslam Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti ile bu cemiyetten Arnavut milliyetçilerin baskısı sonucu ayrılmak zorunda kalan Türkler tarafından Cenubi Sırbistan Müslüman Teşkilatının ve Yardım Cemiyeti’nin kurulduğu görülür.[4]
Mahkeme sürecine kadar aylarca güneşe çıkarılmayan, ağır işkence ve hapis şartlarına mahkûm edilen Şuayip Aziz İshak, Ali Abdurrahman Ali, Nazmi Ömer Yakup ve Âdem Ali Âdem sadece Türk olmak ve Türk kalmak fikrinin müdavimi olmanın bedelini, beş gün süren mahkeme sonrasında 27 Şubat 1948’de, hayatlarıyla ödemişlerdi. Bugün dahi bu insanların mezarlarının nerede olduğu tam olarak bilinmiyor.
Makedonya Türkleri için çok önemli kazanımları elde eden Yücelciler ilk Türk okulunu, radyosunu ve gazetesini kurmuşlardı. Teşkilatın, “Türk azınlığı arasında millî şuuru kuvvetlendirmek amacıyla kültürel çalışmaların ilki, 23 Aralık 1944 tarihinde Nazmi Ömer’in teşviki ile Türk gazetesi olan Birlik gazetesini yayınlamaya başlamışlardı. Birlik gazetesi bünyesinde geniş bir yazar ve okur kitlesi de oluşturmuşlardı. İlk Türk okulu olan ve günümüzde de eğitim-öğretim hizmetini sürdüren “Tefeyyüz” adlı okulu açmışla, yeni Türk alfabesi ile okuma kitapları basmaya başlamışlar, Tiyatro oyunlarını Türkçeye çevirmeye önem vermişler, Üsküp Radyosunda ilk Türkçe yayın ve eğlence programı yapmak için yardımcı oluyorlardı, Türkçe ders veren öğretmenlere kurslar düzenliyorlardı. Ayrıca millî şuur oluşturma noktasında önemli gördükleri bazı eserleri Türkiye’den Yugoslavya topraklarına getirmişlerdir. Atatürk’ün Nutuk’u başta olmak üzere, Mehmet Akif’in Safahat’ı, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Namık Kemal’in eserleri ve Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirleri en çok okutulan eserler arasında yer almaktaydı. Dönemin Makedonya Türk aydınları arasında başlayıp dalga dalga bütün ücra köylere kadar yayılan bu teşkilat daha çok milli varlığın korunması, kimliksizleştirmeye karşı durma, asimilasyonları önleme ve komünist rejime uyum sağlamak istememe amacı etrafınca şekillenmişti ve herhangi askeri ya da siyasi başka bir hedefe sahip değildi.
Yücel davaları ile ilgili tutuklamaların ardından Türk toplumuna gözdağı vererek, ürküterek, onları sindirmek ve hatta ülkeyi terk etmelerini sağlamak amacı ile ülkede Türklerin yaşadığı mahallelerde düzmece mitingler düzenlenmekteydi. Burada Yücelciler aleyhine sloganlar attırılır. Hatta bu mahallelerde Yücelciler aleyhine toplantılar düzenlenir, katılmayanlar rejim düşmanı ilan edilerek can ve malları ile tehdit edilirlerdi. (Özer,1998:8-9) Dışarıda bunlar yaşanırken içeride tutuklu bulunanlara türlü işkenceler yapıldığı daha sonra içeriden sağ çıkan Yücelciler tarafından anlatılmaktadır. Duruşma salonlarında da baskı ve korku kendisini o kadar hissettirmiştir ki, “Tutukluların avukat tutmalarına izin verilmemiş, yönetim herkese bir avukat tayin etmiştir. Ancak avukatlar da duruşma sonrası hapse atılmamak için savunma yapmamışlardır.”[5]
Gelişmelerden rahatsız olan siyasi yönetim 1947’de bir ihbarı gerekçe göstererek apar topar tutuklamalara, soruşturmalara başlar. İlk tutuklamalar Ağustos 1947’de gerçekleşir. “Zamanın ileri gelen tüm aydınları, sağduyu sahipleri, halkın gerçek temsilcileri bir gecede vatan haini ilan edilip, jet mahkeme kararlarıyla hüküm giyerler. Henüz hukuki yapılamanın bile tamamlanamadığı bir dönemde, terörist-ispiyoncu teşkilatını kurarak Makedonya'da yaşayan Türkleri Makedonya Halk Devletine karşı organize etmek, devlet düzenini değiştirmeye/yıkmaya yönelik eylem hazırlığında olmak gibi asılsız iddialarla” yargılanırlar[6]. “17 kişiden oluşan ilk grup tutuklunun duruşması 19 Ocak 1948’de başlar. Bu süreçte basın araçları ve hoparlörler kullanılarak Yücelciler aleyhinde kamuoyu oluşturulmakta, Türkler sindirilmeye ve psikolojik baskı altına alınmaya çalışılıyordu. 25 Ocak’ta mahkeme jet hızıyla kararını verir.[7] 27 Şubat 1948 tarihinde “Göstermelik yargılama neticesinde dört kişi; Şuayip Aziz, Ali Abdurrahman, Nazmi Ömer Yakup, Adem Ali medeni ve siyasi haklarından mahrum ve mallarının müsadere edilmeleri suretiyle idama mahkûm edilirler.” Mahkumiyet kararlarının ardından İdrizova’daki hapishaneye konan Yücelicilerden 27 şubat 1948 tarihinde Şuayb Aziz, Ali Abdurrahman Ali, Nazmi Ömer Yakup ve Adem Ali Adem İdrizova hapishanesinden kamyona bindirilerek Güreler köyü yakınındaki Suşitsa köyüne götürülür, köyün girişinde bir kayanın önünde (veya orada daha önce bulunan karakolun bahçesinde) kurşuna dizilerek şehit edilirler.”[8] “Geriye kalanlar o zamanın idamdan sonraki en büyük cezası olan 20 yıl ile 8 yıl arasında hapis cezalarına çarptırılır. Mayıs 1948 ve sonrasında da 2. ve 3. grup tutuklama ve sürgün furyası başlar. Bu Yücelciler de 9 yıl ile 1 yıl arasında hapis ve dört ay ile bir ay arasında sürgün cezasına çarptırılırlar.[9] Böylelikle yargılanan “Yücelici”lerin dördü idama, yüzden fazla mensubu da hapis cezasına çarptırılır. Ancak gizliliğe önem veren teşkilat mensuplarının (100‟den fazlasının) bir ihbarla yakalanmaları bugün hala cevaplanamayan bir sorudur.”[10]
Yücelciler, Yugoslavya’da halkların kardeşliği ve eşitliğini savunacak Sosyalist bir devlet kuruluşundan yanaydı. Yeni devletin idaresi içinde yer alarak Türklerin devlette eşit olarak temsilini sağlamak istediklerini duyuruyorlardı. Üyeleri arasında Hakim Nazmi Ömer, Üsküp Mahkemesi'nde görev yapıyordu. Birçoğu öğretmen olan gençler yeni kurulan okullarda görev yapıyordu. Ancak ortada henüz Yugoslavya Ceza Kanunu yazılmamışken, terörist ve casus teşkilat olarak suçlanıp yargılanıyorlardı. Hiçbiri silah taşımıyordu ve devlete karşı eylemleri yoktu. Türkiye casusu oldukları iddia ediliyor ama teşkilatlandıkları zaman ortada Federal Yugoslavya halk devleti bile yoktu. Makedonya Bulgar işgali altındaydı. Böyle bir çelişki var. Tito rejimi; Sırp milliyetçisi Mihayloviçleri, Arnavutların Milliyetçi Demokatik teşkilatı, Bosna'da kurulan Genç Müslümanlar gibi yapıları da çökertip yöneticilerine idama varan ağır cezalar vermiştir. Amaç Yugoslavya’da Müsliman nüfusa gözdağı vererek onların ülkeden göç etmesiyle nüfuslarını azaltmaktı. O dönemde Makedonya Halk Cumhuriyetinin başbakanı Lazar Kolişevski (1945-1953 yılları döneminde) idi.
Dönemin Makedonya Türk münevverleri arasında başlayıp dalga dalga bütün ücra köylere kadar yayılan bu teşkilat daha çok millî kültürün korunması, kimliksizleştirmeye karşı durma, asimilasyonları önleme ve komünist rejime uyum sağlanmasına engel olmaktı. Bunların dışında teşkilat herhangi askerî ya da siyasî başka bir hedefe sahip değildi. Çünkü Tito liderliğinde kurulan sosyalist rejimin anayasasına göre toplumun her kesimi eşit haklara sahipti, ancak bu eşitlik uygulanmıyordu.
O dönemde Türk nüfusunun büyük bir çoğunluğunun zorla göç ettirildiğini, "1950 ile 1967 yılları arasında Makedonya topraklarında yaklaşık 200 bin Müslüman Türkün zorla veya kendi iradesiyle anavatan topraklarına göç ettiği istatistik kayıtlarından görülüyor.
İnsanların hayatı, hareketleri, fikirleri kanunlardan daha zengindir ve günceldir. Kanunlar insanların hareketlerini, yaşayışlarını, fikirlerini takip edip yasayla düzenlemelidir.
Yücelciler halk, tarafından toplum tarafından aklanmışlardır. Anıt plakası, anma toplantıları, bilimsel çalışmalar, yayımlanan kitaplar, belgesel filmler bunların kanıtıdır.
Şimdi vefa borcu olarak yasayla öngörülmüş şekilde aklanmaları gerekir. Bunun için girişimde bulunmak gerekiyor.
Yücelcilerin yargılanması için kullanılan nedenler bugün BM Güvenlik Konseyinin evrensel beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, Anayasa ve yasalara göre suç unsuru değildir. Garanti edilmiş olan fikir özgürlüğü kapsamına girmektedir.
Ülkenin bağımsız olmasıyla garanti altına alınmış olan insan hakları ve kurulan demokrasi ilkelerinin onaylanmasıyla geçmişte suç sayılan davranışlar, bugün suç olmadıkları için ceza alanlar aklanmalıdır. Böylece ülkenin geçmiş tarihinden kalma kara lekelerden arındırılmış olur.
Yücelciler teşkilatının varlığında, eylemlerinde, faaliyetlerinde suç sayılabilecek unsurlar yok. Yargılanların devlete karşı tek bir hareketi bulunmuyor. Hükümlüler silahlı değil, devletin düzenlediği hakların eşit kullanılması, uygulanması için çağrı yapılmasında suç unsuru bulunmuyor. Anavatan büyükelçisini ziyaret etmek, iki ülke arasında ilişkilerin kurulması için yardımcı olmak casusluk değildir.
İdam edilenlerin dışında yargılanların eylemlerinde suç unsuru olmadığı nedenlerinden biri hüküm giydikten beş yıl sonra tahliye edilmeleridir. Tahliye edilmelerinden sonra kanunla öngörülen sürenin geçmesiyle aklanma resen olur. Mahkûmiyet kararı yargılananlar kayıtından silinmiştir. Mahkemece el konulan malların iade edilmesi için hükümlüler veya onların varisleri, bu malın geri verilmesi veya tazminat için mahkemeye başvurma hakkına sahiptir. Halk tarafından aklanan idam edilen Yücelcilerin devlet tarafından aklanmasına son 70 yıl içinde ülkede ülke siyasi sistemin, yargı sistemin değişmesi, kanunların Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1948 yılında onayladığı İnsan hakları beyannamesine ve Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine ve protokollerine göre uygulaması nedendir.
Yücelcilerin mahkeme dosyasına halen ulaşılamıyor. Bu yüzden üzerinde bilimsel çalışma yapılamıyor. O dönemde Yugoslavya’da benzer suçlardan yargılamaları karşılaştırmak mümkün değil.
Kuzey Makedonya, Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Sözleşmesini 10 Nisan 1997'de onayladı.
“Yücelcilerin mahkeme ve hapse atılma sürecinden de söz eden Salim Kadri Kerimi bu konu hakkında “İlk tutuklamalar Eylül 1947’de başlamış. Yücelciler ilk olarak Üsküp Kalesi yakınlarında bir hapishaneye sevk edilmişler. Orada 4 buçuk ay tutulmuş, sorguya çekilmiş ve eziyet edilmişler. Yücelci rahmetli Mehmet Şerif Dalip - Ardıcı, kitabında neler çektiklerini anlatmış. 19 Ocak 1948’te 17 Yücelci mahkemeye çıkarılmıştır. Mahkeme 5 gün sürmüş, duruşma pazartesi başlayıp, cuma günü sona ermiştir. Cumartesi günü Bit Pazar meydanında bir miting düzenlenmiş ve 25 Ocak 1948 Pazar günü haftalık tatil olmasına rağmen, mahkeme kararları açıklanmış ve o gün İdrizovo ceza evine götürülmüşler. Sadece Mehmet Şerif Dalip’i Türk vatandaşı olduğu için bir kaç hafta sonra Sremska Mitrovica hapishanesine nakletmişler. 27 Şubat 1948 tarihinde 4 Yücelci idam edilmiş. Diğerleri 1954 yılına kadar hapiste kalmışlar. Ardından Yugoslavya, Türkiye ile Balkan Paktı’nı imzaladıktan sonra, bir jest olarak bütün Yücelciler serbest bırakılmıştır. Yüzde 99’u aileleriyle birlikte göç etmiştir.” diye konuştu.
Yücelcilerin Türklerin milli haklarına sahip çıkmak, gazete çıkarmak, radyo yayını başlatmak, kitap yayımlamak gibi amaçlarından başka hiçbir amaç gütmemiştir.” [11]
O sıralarda 1943’te Türk konsolosu Emin Vefa Gerçek’in gönüllü olarak güvenliğini sağlıyorlar. Yine Emin Vefa Gerçek’in yönlendirmesiyle Belgrad Türk Büyükelçisiyle görüşüyorlar. Yeni devlette neler yapabileceklerini müzakere ediyorlar ama en çok da akraba buluşması gibi oluyor bunlar, hasret gideriyorlar. Bu görüşmeler, casusluk ve teröristlikle suçlanmalarını sebep oluyor. Aslında Yücelciler ne istediyse Tito 1950'li yıllarda Türklere hak olarak verdi. Türkçe okuma hakkı, Türkçe öğretmen kursları, Türkçe gazete, radyo programları, tiyatro... Tüm istedikleri verildiyse nasıl bir terörist teşkilat bu[AS1] ?[12]
Yücelcileri yargılamanın nedeni Türk halkını korkutup Türkiye’ye göç etmelerini hızlandırmaktı.
Türkiye ve Yugoslavya arasında yapılan göç antlaşmaları meclislerden onaylanmamasına ve ülkelerin resmi gazetelerinde yayımlamamasına rağmen uluslararası kurallara ve ülkelerin anayasa ve yasalarına aykırı olmasına rağmen göçlerin yapılması bu durumu en iyi bir şekilde göstermektedir.
Federal Yugoslavya Halk Cumhuriyeti'nin konumu anayasaydı, yani Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti'nin en yüksek yasal düzenlemesiydi. 31 Ocak 1946'da FYHC Kurucu Meclisinin her iki meclisinin ortak oturumunda kabul edildi. Bu anayasanın kabul edilmesiyle, 29 Kasım 1945'te Yugoslavya Federatif Halk Cumhuriyeti'nin İlanına İlişkin Bildirge'nin kabul edilmesiyle başlayan, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'nin anayasal-yasal anayasa süreci sona erdi.
Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Anayasasının kabul edilmesiyle, 29 Kasım 1945 tarihli Yugoslavya Federatif Halk Cumhuriyeti'nin İlanına İlişkin Bildirge'de belirtilen temel program hedefleri hayata geçirildi. Temel hükümler cumhuriyetçi hükümet biçimini doğruladı ve Yugoslav devletinin federal yapısını oluşturdu. 1946 yılında onaylanan Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti Anayasası "halk cumhuriyetleri" olarak adlandırılan federal birimlerin isimleri konusundaki ikilemler nihayet çözüldü. Anayasa, altı "halk cumhuriyetinin" yanı sıra, Sırbistan'ın Halk Cumhuriyeti içinde Voyvodina Özerk Eyaleti ve Kosova-Metohiya Özerk Bölgesinin varlığını da doğruladı. Anayasa ayrıca yeni özerk iller ve özerk bölgeler oluşturma olanağını da sağladı. Anayasa metninde Yugoslavya halklarından genel olarak bahsedilirken, herhangi bir halkın adı geçmiyor. 1953 yılında onaylanan Yugoslavya Anayasa Kanunu, 1963 ve 1974 yılında onaylanan Yugoslavya Anayasaları ve federal cumhuriyetlerin anayasaları, azınlıkta olan toplulukların ve bireylerinin haklarını ve özgürlüklerini BM İnsanhakları Evrensel Beyannamesi, sözleşmeleri ve Avrupa İnsan hakları Sözleşmeleri ile düzenlenmiş, adil yargılama hakkı, insan hakları, azınlıkları koruma çerçeve sözleşmesi, bölgesel ve azınlıkta olan dillerin korunması gibi sözleşmeleri uygulamış ve bu gibi sözleşmelerin ülke anayasasıyla ihtilaf durumunda uluslararası sözleşmelere öncelik tanımasıyla siyasi kararlar, düşünce ve ifade özgürlüğü garanti altına alınmasıyla ceza kapsamı dışında kalmıştır. Böylece Yücelciler hakkında verilen mahkeme kararının ülkedeki gelişmelerle ve yasalarla düzenlenen insan hakları ve özgürlüklerine ters düştüğü görülmüş, Yücelcilerin hüküm giymeleri için neden olan istemlerin tamamı devlet tarafından kabul edilip yasalaşması ve uygulanması, Türkiye ile iyi ilişkilerin kurulması mahkûm edilenlerin taliye edilmelerine neden olmuştur. Yargılanan Yücelcilerin Halk tarafından haklanmalarına rağmen devlet tarafından formal olarak onların aklanması için henüz bir karar alınmamıştır.
Verilen hükümlerin, İnfaz edilen cezaların aklanmasıyla yargılananlara hiçbir fayda getirmeyecektir. Çünkü 76 yıl önce yargılananların tamamı hayatta değiller. Varislerinin tümü Makedonya’yı terk etmiş. Aklanmalarıyla Kuzey Makedonya vatandaşı olan Türkler ve diğer azınlıklar ülkede insan haklarına, adaletine, adalet sistemine güvenecekler ve kendilerini ülkenin aslı vatandaşı olduklarına daha fazla inanıp ülkenin gelişmesi için canla başla emek vereceklerdir. Hüküm giyenlerin aklanmasıyla 8 Eylül 1991 tarihinde kendisini bağımsız devlet olarak ilan etmiş olan Kuzey Makedonya vatandaşları vefa borçlarını yerine getirmiş olacaklar. Ülkelerinin insan hakları kurallarına bağlı olduğunu ve adalet sisteminin doğru ve tarafsız yargılanma hakkına sadık olduğu imajını kazanacaktır
Mahkeme tarafından Yücelcilere kesilen cezaların siyasi nedenlerden dolayı olması, onların aklanması yine siyasi süreç ile gerçekleştirilmelidir. Çünkü aklamayla (Rehabilitasyonla) mahkûmiyet hükmü silinir ve her türlü hukuki sonuçları ortadan kalkar ve hükümlü, gayrimeşru sayılır. Suçun faili hüküm giymemiş sayılır ve rehabilitasyonu yapılan suça ilişkin veriler kimseye verilemez ve hiçbir amaçla kullanılamaz.
[1] Altay Suroy Recepoğlu: “Kosova’da Türkçe Eğitim Görme Hakkını ve Türk Kimliğini İade Eden Karar”, “Bay” Dergisi, Sayı 19, Mayıs-Haziran 1996, Prizren; “Kosova’da Türk Olmak”, Özel yayın, “Siprint” Basımevi, Mart 2006, Prizren, sayfa 107-117.
[2] (Yücelden, 1969: 6-8; Yıldırım Ağanoğlu, 2012: 23-25)
[3] (Yıldırım Ağanoğlu, 2012: 27)
[4] Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 60 Mart - Nisan 2017 Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası Kırgız – Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat – Kırgızistan http://www.akademikbakis.org 76 Balkan Türklerinin yakın dönem kahramanları “Yücelciler” Selçuk Kürşad KOCA
[5] Ağanoğlu, 2012: 32-33
[6] Çayırlı, www.kizildogankoyu.com, (Erişim tarihi:10.06.2016)
[7] http://www.yenikosova.com/haberler/6/, ET:10.06.2016
[8] Emin, 2016: http://timebalkan.com, (ET: 06.04.2016)
[9] http://www.yenikosova.com/haberler/6/,( ET:10.06.2016)
[10] Çayırlı, www.kizildogankoyu.com,( Erişim tarihi:10.06.2016)
[11] Emekli diplomat ve tarihçi Salim Kadri Kerimi https://yenibalkan.com/tr/gundem/idam-edilislerinin-75-inci-yildonumu-yucelcilere-yoneltilen-teror-ve-ajanlik-suclamalari-asilsizdir (Erişim tarihi: 15.02.2024)
[12] Tarihçi-Yazar Yıldırım Ağanoğlu, https://www.gzt.com/gercek-hayat/yucelcilerin-idami-bir-nufus-muhendisligiydi-3579936 (Erişim tarihi:15.02.2024)
[AS1]
Yorumlar (0)

Son Haberler
Tüm Haberler

Eski Sırp Polisi Vujoviç Gözaltına Alındı

Hala 232 Euro Alan Çok Sayıda İşçi Var, Asgari Ücret Göz Ardı Ediliyor

Sırbistan Sınırında Devriye İçin Amerikan Piyade Birliklerine Hava İniş Tatbikatı
